20 Haziran 2013 Perşembe

Aleviler, Kendi Geçmişleri ve Sonuçları İle Yüzleşmeli

Aleviler, Devletin dininden olmadıkları için her türlü mezalime layık görüldüler. Buna rağmen, sustular, sindiler, her şeyi sineye çektiler, neticesinde ise tarih sayfalarında sadece katliamlarla anılır oldular.
Şayet bu kıyımlar ve kırımlar sonrasında örgütlenip katillerinin karşısına cesaretle dikilebilselerdi, vurabilselerdi yumruklarını masaya bu kadar ezilmezlerdi. Aleviliğin dinamiklerinin başında gelen “incinsen de incitme” düsturu, Alevilerin başına her zaman dert açtı, dert açmaya da devam edecek gibi görünüyor. Elbette incitmemek çok güzel bir meziyet ancak incinmemek için gerekli olan tedbirleri almak ise bir zaruriyettir.

Dün olduğu gibi bugün de (Osmanlı Dönemi, Cumhuriyet Dönemi) sistematik bir şekilde devlet tarafından mağdur edilen, kıyımlara uğrayan, yok sayılan Aleviler; yaşadıkları her katliam sonrasında ya damsız, kapısız kalan evlerini bırakıp gittiler ya da yitirdiklerinin ardından ağıt yakmaktan öte pek fazla bir şey yapmadılar veya yapamadılar. Bunun yanı sıra bir sonraki katliamlar için hiç önlem de almadılar.

Aleviler, kendilerine karşı düzenlenen yok etme, sindirme hareketlerinin arkasında kimlerin olduğunu ve niçin bu tezgahların hazırladığını görmediler veya görmezlikten geldiler. Yaşanan (Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi v.s gibi) onca acılar sonrasında genellikle kişileri suçlamaktan öteye gidemediler. Bu kişileri, kimlerin örgütlediğini, (çanak tutanları, zemin hazırlayanları) sormadılar veya yanlış adreslerde aradılar. Cesaret gösterip bir gün olsun zulmüne maruz kaldıkları bu devlet ve (resmi ideolojiyi) politikasını neden, niçin diye ciddi olarak sorgulamadılar.

Şimdi dönüp arkaya baktığımızda Aleviler açısından, geçmiş ile bugün arasında hiç fark olmadığını, halen aynı politikaların yürütüldüğünü, (Alevi vatandaşların kapılarının işaretlendiğini, Suriye ile ilişkiler bahane edilerek mezhep çatışmasının nasıl körüklendiğini) başroldekilerin değiştiğini ancak senaryonun aynı şekilde işlediğini görüyoruz.

Biliyoruz ki, dünyada hiçbir hak ve özgürlük kendiliğinden verilmiyor. Hak sahibi olmak için kararlı bir şekilde talepkar olmak lazım. Bunun da yolu; bireysel hareketler ile değil, örgütlenmekten ve birlikte mücadele etmekten geçer.

Bugün yeni bir gün, herkesin kendi kimliği ve inancıyla, insanca yaşama koşullarının sağlanması, eşit hak ve eşit yurttaşlık güvencesinin yasallaşması için, umutları sarıp bulutlara düşmeli yollara.

20 Haziran 2013

Alevi Nefesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.