Günümüzde sosyalistim, solcuyum diyenlerin büyük bir kısmının, konu Kürtler ve özellikle de “Kürt Alevileri” olduğunda, sosyalizmin hem ahlaki hem de fikri değerlerini bir tarafa atıp nasıl ırkçı olabildiklerini görüyoruz. Oysa hiçbir ırkın ve inancın diğer bir ırka ve inanca üstünlüğü yoktur. İnancımızı kendimiz seçebiliriz ama mensubu olduğumuz ırk, kendi keyfi seçimimiz ile değil, doğanın hükmü ile oluşur. Bunu hepimizin bilhassa da sosyalistlerin daha iyi biliyor olması gerekir.
Olayın en vahim yanı ise; Kürtlükten, Türklüğe devşirilmiş sosyalist yani solcu geçinen Aleviler. Bunlar sürekli olarak, “biz Kürt olamayız. Çünkü büyüklerimiz bize Kürt değiliz, biz Aleviyiz” dedi, diyorlar. Hangi sosyalist ya da sosyalizm, hiçbir tarihi ve ahlaki dayanağı olmayan bu sözlerle hareket eder, siyaset yapar, felsefe üretir? Gelelim sözleri söyleyen büyüklere, bu büyükler, kimlerdir? Bilim adamı mı, tarihçi mi, fikirde çığır açan felsefeciler mi? Yoksa o “büyüklerimiz” dedikleri, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte hayata geçirilmek istenen tek millet (Türk), tek din (Müslüman - Hanefilik) dikta rejimini başta CHP (Solcu diye yutturulan parti) olmak üzere kitlelere aşılamak isteyen “Büyük Türk Aydınları” mı?
Kürtçe’nin Kırmanci, Kırdaşki / Zazaca’nın Kırmanciki, Dımıliki lehçeleriyle konuşan, tek kelime Türkçe bilmeyen halka, akla ve mantığa sığmayan ve tüm bilimleri alt üst edecek bir biçimde, “Siz Kürt değil, öz be öz Türksünüz (Türkmen), bu konuştuğunuz dil ise size ait değil. Sizler uzun süre dağlarda yaşadığınız için dilinizi unutup kendinize yeni bir dil uydurmuşsunuz.” Denilmiş. Bu konuda da düzmece kitaplar yazdırılarak “Türk – İslam” projesi harfiyen uygulanmıştır.
İyi biliyoruz ki; Askerlikleri döneminde Ali Okulu’ndaki komutanları aracılığıyla, köy, kasaba, ilçe ve vilayetlerde ise devletin bu yeni (Türk İslam) ideolojisini yaymak için gönderilen öğretmeni, jandarma komutanı, amiri, memuru aracılığıyla daha sonraları ise gerçek solculukla hiçbir ilgi ve alakası olmayan Kemalist ideolojiye göbek bağı ile bağlanmış “Türk Solcuları” aracılığıyla sistematik bir şekilde “Horasan'dan gelme hakiki Türk (nasıl olunuyorsa?) sizsiniz" propagandaları yapılmıştır.
Yürütülen sistemli faaliyetlerin sonucunda, okuma yazma bilmeyen halkın büyük bir bölümünün beyni yıkandı. Okuma yazması olanları ise, devlet kurumlarının kendi yazdıkları (Genel Kurmay Başkanlığı’nın ortaya attığı ve yazdırdığı kart, kurt meselesine girmeyeceğim) ayrıca para vererek yazdırdıkları bilimsellikle bağdaşmayan kitaplarla, hiçbir tarihi dayanağı olmayan mesnetsiz söylemlerle kasıtlı olarak özlerinden uzaklaştırıldılar. Uzaklaştırılmak bir tarafa, daha önceleri atalarının yaptığı “böl, parçala ve yönet” taktiğini daha da acımasız kullanarak, mezhep düşmanlığını körükleyerek bölgede var olan kindarlığı daha da derinleştirerek, Kürt halkını birbirlerine düşman ettiler.
Asimile edip uysallaştırdıklarına fazla eziyet etmediler ancak inkara ve asimilasyona karşı duranlara ise göz görmedik, işkence ve zulüm uyguladılar. Onbinlerce Kürt Alevisini önce 1921 yılında Koçgiri’de, ardından 1937 / 1938 yıllarında Dersim’de katlettiler.
Hala bugün bile “Aleviler Kürt olamaz” diyen, Aleviliği sadece tek bir milletin tekelindeymiş gibi algılayan, mürekkebe leke yapıcı olarak bakan, kitapları ise sobayı tutuşturmak için yakıt malzemesi diye gören birçok okuma özürlüsü, biraz olsun merak etseydi eğer Türklerden yüzyıllar öncesi Kürtlerin bu coğrafyada Aleviliği tanıdığını ve benimsediğini görecekti.
“Servetini kaybeden, tekrar kazanabilir,
Malını kaybeden, yenisini alabilir
Ama
Kültürünü unutan, yok olur gider.”
20 Haziran 2013
Alevi Nefesi
Olayın en vahim yanı ise; Kürtlükten, Türklüğe devşirilmiş sosyalist yani solcu geçinen Aleviler. Bunlar sürekli olarak, “biz Kürt olamayız. Çünkü büyüklerimiz bize Kürt değiliz, biz Aleviyiz” dedi, diyorlar. Hangi sosyalist ya da sosyalizm, hiçbir tarihi ve ahlaki dayanağı olmayan bu sözlerle hareket eder, siyaset yapar, felsefe üretir? Gelelim sözleri söyleyen büyüklere, bu büyükler, kimlerdir? Bilim adamı mı, tarihçi mi, fikirde çığır açan felsefeciler mi? Yoksa o “büyüklerimiz” dedikleri, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte hayata geçirilmek istenen tek millet (Türk), tek din (Müslüman - Hanefilik) dikta rejimini başta CHP (Solcu diye yutturulan parti) olmak üzere kitlelere aşılamak isteyen “Büyük Türk Aydınları” mı?
Kürtçe’nin Kırmanci, Kırdaşki / Zazaca’nın Kırmanciki, Dımıliki lehçeleriyle konuşan, tek kelime Türkçe bilmeyen halka, akla ve mantığa sığmayan ve tüm bilimleri alt üst edecek bir biçimde, “Siz Kürt değil, öz be öz Türksünüz (Türkmen), bu konuştuğunuz dil ise size ait değil. Sizler uzun süre dağlarda yaşadığınız için dilinizi unutup kendinize yeni bir dil uydurmuşsunuz.” Denilmiş. Bu konuda da düzmece kitaplar yazdırılarak “Türk – İslam” projesi harfiyen uygulanmıştır.
İyi biliyoruz ki; Askerlikleri döneminde Ali Okulu’ndaki komutanları aracılığıyla, köy, kasaba, ilçe ve vilayetlerde ise devletin bu yeni (Türk İslam) ideolojisini yaymak için gönderilen öğretmeni, jandarma komutanı, amiri, memuru aracılığıyla daha sonraları ise gerçek solculukla hiçbir ilgi ve alakası olmayan Kemalist ideolojiye göbek bağı ile bağlanmış “Türk Solcuları” aracılığıyla sistematik bir şekilde “Horasan'dan gelme hakiki Türk (nasıl olunuyorsa?) sizsiniz" propagandaları yapılmıştır.
Yürütülen sistemli faaliyetlerin sonucunda, okuma yazma bilmeyen halkın büyük bir bölümünün beyni yıkandı. Okuma yazması olanları ise, devlet kurumlarının kendi yazdıkları (Genel Kurmay Başkanlığı’nın ortaya attığı ve yazdırdığı kart, kurt meselesine girmeyeceğim) ayrıca para vererek yazdırdıkları bilimsellikle bağdaşmayan kitaplarla, hiçbir tarihi dayanağı olmayan mesnetsiz söylemlerle kasıtlı olarak özlerinden uzaklaştırıldılar. Uzaklaştırılmak bir tarafa, daha önceleri atalarının yaptığı “böl, parçala ve yönet” taktiğini daha da acımasız kullanarak, mezhep düşmanlığını körükleyerek bölgede var olan kindarlığı daha da derinleştirerek, Kürt halkını birbirlerine düşman ettiler.
Asimile edip uysallaştırdıklarına fazla eziyet etmediler ancak inkara ve asimilasyona karşı duranlara ise göz görmedik, işkence ve zulüm uyguladılar. Onbinlerce Kürt Alevisini önce 1921 yılında Koçgiri’de, ardından 1937 / 1938 yıllarında Dersim’de katlettiler.
Hala bugün bile “Aleviler Kürt olamaz” diyen, Aleviliği sadece tek bir milletin tekelindeymiş gibi algılayan, mürekkebe leke yapıcı olarak bakan, kitapları ise sobayı tutuşturmak için yakıt malzemesi diye gören birçok okuma özürlüsü, biraz olsun merak etseydi eğer Türklerden yüzyıllar öncesi Kürtlerin bu coğrafyada Aleviliği tanıdığını ve benimsediğini görecekti.
“Servetini kaybeden, tekrar kazanabilir,
Malını kaybeden, yenisini alabilir
Ama
Kültürünü unutan, yok olur gider.”
20 Haziran 2013
Alevi Nefesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.