18 Aralık 2013 Çarşamba

Seyit Rıza

Evladı Kerbelayız.
Bi hatayız.
Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.

Seyit Rıza, tahminen 1863 yılında Tunceli (Dersim) vilayeti, Ovacık ilçesi, Lirtik köyünde dünyaya gelmiş. 18 Kasım 1937 yılında, Elazığ’da (Elaziz) idam edilerek yaşamına son verilmiştir.

1937’de idam edildiğinde, 75 yaşından küçük olmadığı ve 80’in üzerinde olduğu söylenir. İlerlemiş yaşı, yasalara göre idamına engeldir. Yaşı küçültülür ve öyle idam edilir. Seyit Rıza’nın yaş küçültme davasında şöyle bir olay yaşanır:

Muhundulu Seyit Uşen (Hüseyin Doğan), Seyit Rıza’nın yaşını belirleme davasında tanıktır. Tanık, Seyit Rıza’nın yaşının küçük olduğunu iddia eder. Dava yargıcı, yaşı küçültülen Seyit Rıza’ya, tanık beyanına bir itirazının olup olmadığını sorar. Seyit Rıza, bu işlemin bir formalite olduğunu anlar, yargıca şu düşündürücü yanıtı verir:

- Tanık, benim büyük oğlumdan iki yıl küçüktür. Oğlumdan küçük biri yaşımı belirler ve de yasa bunu kabul ederse, itiraz etmem neye yarar? Der.


Seyit Rıza Dersim’in ileri gelenlerinden Seyid İbrahim’in oğludur. Şex Hesenan aşiretinin, yukarı Abbasan koluna mensuptur. Şex Hesenan aşiretinin atası Şex Hesen olduğu için aşireti de aynı isimle anılır. Şex Hesen’in türbesi Malatya’nın, Arapgir ilçesinin, Gîkeyîk köyündedir. Babası Seyid İbrahim’in ölümünden sonra Tujik Dağı eteklerindeki Ağdat köyüne yerleşir.

Yumuşak tavrı, bilge sözleri, olayları soğukkanlılıkla karşılaması, ona halk tabakasında muteber bir saygınlık kazandırmıştır. “Rayber” (yol gösteren) ve “Bava” (hikmet sahibi) “Rıza Rayber” veya “Lace Bavi” gibi değişik isimlerle anılır olmuştur. Ünlü aşiret reisi Diyab Ağa’nın kızı ile evlenmesi, güvenirliği yanında ününü daha da pekiştirmiştir. Seyid Rıza’nın 3 oğlu; 1. Şey Uşen, 2. Şıx Hasan, 3. Bava (Baba)’dır.

Koçgiri Hareketi”nin Devletten kaçan iki lideri Alişêr ve Nuri Dersimi, Seyid Rıza’ya sığınır. Seyit Rıza’da Dersim aşiret geleneğinden taviz vermeyerek kendisine sığınanları Devlete teslim etmez. Bu iki ismi sonuna dek, kellesi pahasına korur. Onu, Dersim aşiretleri lideri durumuna getiren bu dürüstlüğü, mertliği ve güvenirliliğidir. Nuri Dersimi, Seyid Rıza’dan “saygın bir yurtsever” diye söz eder.

Başından itibaren otoritesini kuramadığı Dersim'i ezmek, politik ilhak sürecinde Kemalist burjuvazinin stratejik hedefini oluşturur. Bölge bölge bütün isyan ocakları söndürülerek, Dersim etrafındaki çember daraltılır. TC. bütün güçlerini Dersim'i imha etmeye seferber eder. 1936'da Mustafa Kemal Atatürk meclisin açılış konuşmasında; "Dâhili işlerimizden en mühim bir safra varsa o da Dersim meselesidir" diyerek, “ezilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır” der.

02 Ocak 1936'da yürürlüğe giren Tunceli Kanunu’yla Dersim'in adı “Tunceli” olarak değiştirilir. General Abdullah Alpdoğan, Dersim'e vali, kumandan ve 3. Umum Müfettişi olarak atanır. Alpdoğan'ın Dersim üzerinde her türlü tasarrufa yetkisi vardır. Alpdoğan, sıkıyönetim ilan eder. Dersim'e asker yığarak öldürmelere ve idamlara başlarlar. Dersimliler de bu harekat karşısında, Seyit Rıza önderliğindeki direniş bağlarını güçlendirirler.

Türk devlet kuvvetleri, 1937 İlkbaharı’ndan tank, top, uçak ve zehirli gazlarla saldırıya geçerler ve tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirmeyi başarırlar. Devlet, kendi saflarında yer alıp, Seyit Rıza güçlerine karşı çarpışan aşiretleri bile katliama uğratmaları, yapılan soykırımın düzeyinin ne derece büyük olduğunun bir ifadesidir. Savaşta Dersimlileri yenemeyeceğini anlayan Türk birlikleri, hileye başvurarak görüşmek için Erzincan'a çağırırlar. Seyid Rıza’ya Erzincan Valisi’nden isteklerinin kabul edileceği haberi ulaşır. İki arkadaşı ile birlikte Erzincan yoluna düşen Seyid Rıza, Fırat nehri üzerindeki köprüden geçtikten sonra köprünün karşı tarafında (Mutu’da) 05 Eylül 1937’de iki arkadaşıyla birlikte tutuklanır. Seyid Rıza ve 71 yurtsever Elazığ'da yargılanır. Mahkeme heyeti 11 kişi hakkında idam kararı verir ama çok yaşlı oldukları gerekçesiyle 4'ünün cezası 30 yıla indirilir.


Seyid Rıza, Seyid Rıza'nın oğlu Resik Hüseyin, Şeyhan aşireti reisi Seyid Huşen, Yusufan aşireti reisi Kamer'in oğlu Fındık, Demenan aşireti reisi Cebrail'in oğlu Hasan, Kureyşan aşiretinden Ulkiye oğlu Hasan, Mirza Ali'nin oğlu Ali hakkında verilen idam kararları 15 Kasım'da apar topar infaz edilir. Seyid Rıza ile isyanın önderi konumundaki 11 kişi, 18 Kasım 1937’de Elazığ’ın Buğday Meydanı’nda asılırlar. Seyid Rıza’nın cesedi ise sonradan bir ziyaret yeri olmasını önlemek maksadı ile yakılır, külleri de bilinmeyen bir yere gömülür.

1938 yılında tekil ayaklanmalarla devam eden direniş tam bir katliamla sonuçlanır ve yaklaşık 60 bin Dersimli katledilir. On binlercesi sürgün edilir. Yüzlerce genç kız, kadın, namusunu teslim etmemek için kendilerini kayalıklardan, Munzur'un suyuna atarlar. Seyit Rıza’nın yeğeni Rayber, General Alpdoğan'ın talimatıyla, Koçgiri ve Dersim ayaklanmasının kahraman önderi Alişer ve eşi Zarife'yi alçakça bir oyunla öldürüp, başlarını keserek bir çuval içerisinde General Alpdoğan'a teslim eder. Seyid Rıza ailesinin çoğu 1938 Dersim isyanında öldürülür.


Beni asmaya mı geldin?

Dönemin Emniyet Müdürü olan daha sonra da Adalet Partisi Dışişleri Bakanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil Seyid Rıza'nın idamını anılarında şöyle anlatmaktadır;
"Meydan doluşmuşçasına, boşluğa şöyle seslendi: ‘Evladı Kerbalayız. Bi hatıyız. Ayıptır, zulümdür, cinayettir’, dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingene'yi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını yaptı." (Anılarım, Sayfa, 51-52)

Ceza İnfaz Kanunu her asılanın ayrı bir yerde asılmasını, asılanların birbirini görmemesini emrediyordu. Bu şartı da yerine getirmeye çalıştık. Her meydana dört sehpa kurduk. Vali bir de Çingene cellât buldu. Gece 24.00 de hapishaneye gittik. Farlarla çevreyi aydınlattık. Mahkemenin 72 sanığı var. Sanıkları aldık, mahkemeye götürdük, Çingene de geldi adam başına on lira istedi peki dedik. Sanıklar Türkçe bilmiyor. Mahkeme kararı açıklandı. Yedi kişi ölüm cezasına çarpıştırılmış, sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çeşitli hapis cezaları almıştı. Kararlar okununca hâkim ilamda idam lafını kullanmadığı, ölüm cezasına çarptırılmaktan bahsettiği için bunlar verilen hükmü iyi anlamadılar. “İdam Tünne” diye bir velvele koptu. Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle polis Müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı:

- Asacaksınız, dedi ve bana döndü:

- Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?

Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüzyüze geliyorum, bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi.

Son sözünü sorduk.
- Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz, dedi.
Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti, Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu etrafta kimseler yoktu ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti:
- Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir, dedi.

Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingene’yi itti, ipi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akıbetine acımak zor ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım.
Asabım çok bozuldu. Emniyet Müdürüne;
Ben üşüdüm, otele gidiyorum, dedim.

Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, 
Bu bana dert oldu. 
Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, 
Bu da size dert olsun. 
Seyit Rıza

Seyit Rıza ile birlikte idam edilenler:

1. Seyit Rıza oğlu Resik Hüseyin
2. Şexanlı Aşiret Reisi Seyd Huşen
3. Yusufan Aşiretinin Reisi Kamer’in oğlu Fındık
4. Demanan Aşiretinin Reisi Cebrail’in oğlu Hasan
5. Kureyşan Aşiretinden Ulkiye oğlu Hasan
6. Mirza Ali’nin oğlu Ali

Seyit Rıza’nın 21 Eylül 1937 de İngiltere’ye Yazdığı Mektup (Bu mektubun, Nuri Dersimi tarafından yazıldığını söyleyenler de var):

Dışişleri Bakanlığına 
Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp, Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor.
Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı.
Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930′da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor.
Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık.
Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor.
Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor.
Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyorum.
En derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım. 

Seyit Rıza
Dersim Başkomutanı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.